Halkla İlişkiler ve Kamu Diplomasisi…
Son dönemlerde çok hızlı günler yaşamaya başladık. Ülkemizde bir gün diğer güne uymuyor. Her sabah yeni bir konu, yeni bir gündemle uyanıyoruz. Hem ekonomik hem siyasi açıdan aynı konulara farklı yorumlar yapılıyor.
İletişim sektörü açısından bu günler çok hareketli. Böyle zamanlar her açıdan karışık oluyor. Bir yandan kuruluşlar mevcut çalışmalarını ertelemek, iptal etmek, bütçeleri değiştirmek yoluna giderken, diğer yandan da gündeme göre kriz yönetimi, gündem yönetimi gibi alanlar hızlanıyor. Sadece özel sektör değil, kamu sektörü hatta devlet ve yerel yönetimler için de sıcak dönemler.
Ülkelerin iç ve dış krizleri, kriz yönetimlerinde de profesyonel yaklaşımı zorunlu kılıyor. Konuları, bir yandan kanaat önderlerine ve halka anlatmak önem taşırken, diğer yandan da ülkeler arasında iletişim ve ilişki yönetimi ve kamu diplomasisi de bir kez daha güncelliğini koruyor.
Bu yazıyı hazırlarken, ülkemizin sıcak gündemi ve bu gündemin içine denk gelen Büyükelçiler Toplantısı yapıldı. Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu, İçişleri Bakanımız Efkan Ala konuşma yaparak büyükelçilerden taleplerini ilettiler. Bu taleplerin bir bölümü, ülkemizin iletişim yönetimini içeriyordu.
Ülkemizde kamu diplomasi yönetimi, Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü sorumluluğunda yürütülüyor. Bu yönetim de belki 2-3 yıldır ciddiyetle yapılıyor.
Profesyonelce yönetilmesi gereken ülke içi ve ülke dışı kamu diplomasisi ve halkla ilişkiler yönetimi, farklı uzmanlıkları olan profesyonellere ikinci bir sorumluluk olarak aktarılamayacak kadar ülkemiz için son derece önem taşıyor.
Özellikle kriz dönemlerinde, kamu diplomasisi unsurlarına dikkat edilmeli. Her bir kriz, kamu diplomasisinde radikal paradigma değişimlerine tesir etme fırsatını temsil ediyor. İyi yönetilmesi halinde ülke lehine, aksi takdirde de krizi devam ettirici, hatta artırıcı özellik taşıyor.
İtibar yönetimi aynı şekilde… Ülke itibarı ülkenin uluslar arası arenada ekonomik ve sosyal kalkınmasının aracı. Bu nedenle de ülkelerin, kendi itibarlarını koruyacak ve geliştirecek sistemleri yönetim biçimi olarak benimsemeleri öncelikli olmalı. Sonrasında ise hedefledikleri dış ülkelerde algıyı yönetebilmek…
Aslında ben farklı bir şey söylemiyorum, zaten olması gerekeni hatırlatıyorum. Bu nedenledir ki, 2002 yılında Türk Tanıtım Konseyi çalışmaları içinde dile getirdiğim “İletişim Bakanlığı” önerimi yenilemek istiyorum.
Ülkenin iç ve dış iletişim yönetimini, sadece reklam ve pazarlama ağırlıklı yapmanın yeterli olmadığının görülmesi gerekiyor. İletişimi bütün olarak değerlendirip, bütünü içerecek yapının etkin olarak profesyonelce yönetilmesine imkan sağlayacak yönetimi de artık görmek istiyoruz.
Sorumlusunun olmadığı veya birden fazla sorumlunun üstlendiği, stratejisi farklılıklar taşıyan ülke iletişim yönetiminin, itibara veya algı yönetimine olumlu katkısını çok da beklememek doğru olacaktır.
Üstelik bilgi teknolojileri bu kadar ilerlemişken ve yeni medyanın hızlılığı dünya tarafından kabul edilmişken, kamu diplomasisi ve iletişim yönetiminin de aynı hıza uyum gösterecek şekilde yönetimi kaçınılmazdır.
Bugün halkla ilişkiler uygulamaları, uluslar arası ilişkilerde daha da önem kazandı. Bir ülke için sadece kamu diplomasi yönetimi de yeterli olmamakta. Ülke markasını yönetebilmek, bunu da stratejik iletişim yönetimi ile yapabilmenin zorunluluğu çok açık.